Sanat felsefesi, duyum ve duyular aracılığı ile insan imgeleminde gerçekleşen soyutlama kapasitesinin, akıl ve estetiğe dayalı olarak dışa vurumunu ve el-dil-göz ve sanatın ilerleyen aşamalarında duyu organı olarak kulak
-kemikten yapılmış o flüt ya da kaval dediğimiz ilk müzik aletini ya da tam tam seslerini bir melodi haline gelmesini sağlayan organ- ustalığını birleştirerek fiziksel bir disiplin haline getirilmesi çabasının bütünsel tarifini adlandıran felsefi çabaya verilen ad.
felsefe, olan'a yani gerçekliği sorgulama yeteneğini geliştirmeye ve kullanmaya dayanır.
sanat, güzel görünen, ilgi uyandıran ve insanda hoş duyguları ortaya çıkaran yansımayı yakalamaya çabalar.
sanat ve felsefenin ya da düşüncenin estetik (antik yunan dilinde: aisthesis) bir yanı da içermesi gerektiğine dair düşünceler aristo ve platon ile başlar diye yazar kitaplar. ben bunu yanlış bir tespit olarak görüyorum. nedeni ise şudur: sürekli aynı bakış açısı ile mermeri işleyip aynı eserlerin taklit edilmesinin heykeltıraşlar için kazanç olmaktan çıkıp yeni olanı yaratarak değeri düşen emekten kopma çabası ile heykele hayat vermeye yönelinmesi ile kazancı ve değeri artan sanatçılar tarafından estetik ve estetiğin ilkeleri oluşturulmaya başlanmıştır, doğrusuna inandığım için.
sanata hiçbir beklenti içerisinde olmadan imza atan tek insan o mağaraların duvarlarına ilk resimleri yapan insandı, ondan sonrakilerin neredeyse tamamı imtiyaz ve ayrıcalık ya da paraya olan bağımlılıkları nedeniyle sanat ürünleri üretmişlerdir. üretilen sanat eserlerinin tüketicisi olan kesimleri dikkate aldığımızda bu yaklaşım doğru olarak görünmektedir. hele antik yunan uygarlığı ya da mısır uygarlığını incelediğimizde sanatın en kapsamlı bir biçimde maddi ve manevi imtiyazlar uğruna yapılan üretim biçimi olduğunu görürüz.
sanat, burjuva düşüncenin en eski -mağara duvarına o resimleri yapan insanı ayrı tutsak da, o ilk flüt'ü çalanın masum olduğunu düşünmeden- dışa vurumu olarak görülmesi gereken faaliyet alanıdır.
1300-1600 yılları arasında sanat akımı içerisinde boy veren rönesans michelangelo, raffaello sanzio, sandro botticelli'nin düş gücü ve düşünce etkisi bu sanatçıların fırçalarından boy vererek "yenidendoğuş" (rönesans) adını verdiğimiz akım içinden geçtiği 350-400 yıllık evreden sonra, us'un ve bilimin egemenliği anlamına gelen "aydınlanma"ya esin kaynağı ve fikir dayanağı olduysa, insanlığın ilerlemesine mağaralardan gökdelenlere çıkmasına o mağara duvarlarına ilk resimleri yapan insan ya da insanlar sayesinde olmuştur.
sanat sevicilerini ayrı tutarak ifade edeyim ki, sanat felsefesi yapacaksanız böyle yapın ki; ben de o felsefeye "felsefe" diyebileyim.
bu yazıda, sanat ve sanatın tarihini incelerken ben de biraz felsefe yaptım :)
-kemikten yapılmış o flüt ya da kaval dediğimiz ilk müzik aletini ya da tam tam seslerini bir melodi haline gelmesini sağlayan organ- ustalığını birleştirerek fiziksel bir disiplin haline getirilmesi çabasının bütünsel tarifini adlandıran felsefi çabaya verilen ad.
felsefe, olan'a yani gerçekliği sorgulama yeteneğini geliştirmeye ve kullanmaya dayanır.
sanat, güzel görünen, ilgi uyandıran ve insanda hoş duyguları ortaya çıkaran yansımayı yakalamaya çabalar.
sanat ve felsefenin ya da düşüncenin estetik (antik yunan dilinde: aisthesis) bir yanı da içermesi gerektiğine dair düşünceler aristo ve platon ile başlar diye yazar kitaplar. ben bunu yanlış bir tespit olarak görüyorum. nedeni ise şudur: sürekli aynı bakış açısı ile mermeri işleyip aynı eserlerin taklit edilmesinin heykeltıraşlar için kazanç olmaktan çıkıp yeni olanı yaratarak değeri düşen emekten kopma çabası ile heykele hayat vermeye yönelinmesi ile kazancı ve değeri artan sanatçılar tarafından estetik ve estetiğin ilkeleri oluşturulmaya başlanmıştır, doğrusuna inandığım için.
sanata hiçbir beklenti içerisinde olmadan imza atan tek insan o mağaraların duvarlarına ilk resimleri yapan insandı, ondan sonrakilerin neredeyse tamamı imtiyaz ve ayrıcalık ya da paraya olan bağımlılıkları nedeniyle sanat ürünleri üretmişlerdir. üretilen sanat eserlerinin tüketicisi olan kesimleri dikkate aldığımızda bu yaklaşım doğru olarak görünmektedir. hele antik yunan uygarlığı ya da mısır uygarlığını incelediğimizde sanatın en kapsamlı bir biçimde maddi ve manevi imtiyazlar uğruna yapılan üretim biçimi olduğunu görürüz.
sanat, burjuva düşüncenin en eski -mağara duvarına o resimleri yapan insanı ayrı tutsak da, o ilk flüt'ü çalanın masum olduğunu düşünmeden- dışa vurumu olarak görülmesi gereken faaliyet alanıdır.
1300-1600 yılları arasında sanat akımı içerisinde boy veren rönesans michelangelo, raffaello sanzio, sandro botticelli'nin düş gücü ve düşünce etkisi bu sanatçıların fırçalarından boy vererek "yenidendoğuş" (rönesans) adını verdiğimiz akım içinden geçtiği 350-400 yıllık evreden sonra, us'un ve bilimin egemenliği anlamına gelen "aydınlanma"ya esin kaynağı ve fikir dayanağı olduysa, insanlığın ilerlemesine mağaralardan gökdelenlere çıkmasına o mağara duvarlarına ilk resimleri yapan insan ya da insanlar sayesinde olmuştur.
sanat sevicilerini ayrı tutarak ifade edeyim ki, sanat felsefesi yapacaksanız böyle yapın ki; ben de o felsefeye "felsefe" diyebileyim.
bu yazıda, sanat ve sanatın tarihini incelerken ben de biraz felsefe yaptım :)